Duygusal Dayanıklılık
1. Duygusal Dayanıklılık: Sarsılmak Var, Yıkılmak Yok
Duygusal dayanıklılık, zorlayıcı durumlarda ayakta kalabilme becerisi… Ama yanlış anlaşılmasın: Bu, her şeye göğüs germek, hep güçlü durmak, hiç ağlamamak demek değildir.
Asıl dayanıklılık; kırıldığında yeniden toparlanabilmek, düştüğünde kendini yerden kaldırabilmektir. Bazen “ben bu duyguyla baş edemem” dediğimiz anlar gelir, ama zamanla fark ederiz ki, o duygunun içinden geçmek de mümkündür.
Duygusal dayanıklılık doğuştan gelen bir yetenek değil, geliştirilebilen bir beceridir. Kendine şefkatle yaklaşmak, destek istemekten çekinmemek ve duyguları bastırmak yerine onlara alan tanımak… İşte bu üçü, iç direncin temel taşlarıdır.
2. Fırtınaya Değil, Yelkene Odaklanmak
Hayat her zaman sakin denizlerde geçmiyor. Kimi zaman işler karışır, insanlar hayal kırıklatır, planlar altüst olur. Fırtına geldiğinde asıl mesele “Neden bu oldu?” demekten çok, “Bu durumda yelkenimi nasıl ayarlarım?” demekle başlar.
Duygusal dayanıklılığı olan kişiler, yaşanan olayları kontrol edemeyeceklerini kabul ederler. Ama verdikleri tepkileri seçebileceklerini bilirler.
Bu da otomatikleşmiş düşünceler yerine farkındalıkla verilen tepkiler demektir. Kulağa basit gelse de, aslında oldukça derin bir iç çalışma gerektirir.
Kendi iç yelkenini tanıdıkça, dış koşullardan daha az sarsılırsın.
3. Güçlü Görünmek Değil, Gerçek Olmak
Toplumda duyulan en büyük baskılardan biri: Hep iyi olmak zorundaymış gibi davranmak. Ama duygusal dayanıklılık, duygularını saklamak değil, onları dürüstçe kabul edebilmektir.
“Bugün zorlanıyorum”, “Bu beni kırdı”, “Destek almak istiyorum” diyebilmek, bir zayıflık değil, aksine dayanıklılığın ta kendisidir.
Gerçek olmak, maskeleri bir kenara bırakmak cesaret ister. Ama tam da bu açıklık hali, bireyin iç gücünü besler. Çünkü insan ancak olduğu haliyle var olmaya izin verdiğinde, kendini tam anlamıyla toparlayabilir.